Sinemada Mükemmel Beden Mitleri: Yetersizlik Hikâyeleri Neden Yeniden Anlatılıyor?

Sinemada Mükemmel Beden Mitleri: Yetersizlik Hikâyeleri Neden Yeniden Anlatılıyor?

Günümüz sineması, kadın bedenini mükemmellik miti ve toplumsal kontrolün odağına yerleştirerek beden üzerindeki psikolojik ve fiziksel yıkımı görünür kılıyor. Bu filmler, patriyarkal düzenin dayattığı güzellik ideallerine karşı feminist bir sorgulama alanı açarak “beden kime ait?” sorusunu yeniden gündeme getiriyor.
YAYIMLANDI: 30.10.2025 | YAZAR: Asiye Tuna Deniz

Mükemmel beden algısı, beyaz perdeye farklı dönemlerde çeşitli biçimlerde yansıtıldı; günümüzde ise bu temsil, belirgin bir şekilde artış gösteriyor. Güncel olarak ön plana çıkan filmlerin kadın bedeni üzerinden işlenmesi, biçimlendirilen beden algısının ortaya attığı tartışmaları da beraberinde getirdi. Gündemde ön plana çıkan yapımlar arasında olan; 2025 yılında En İyi Film dalında Oscar kazanan ve ideal bedeni koruma çabasını temeline alan Substence, travma ve gerçekliği merkezine alan Hot Milk, modern bir külkedisi masalı yaratan The Ugly Stepsister ve yeniden doğan kadınlığı konuşan Poor Things ayrı ayrı üzerine düşünülmesi gereken eserler arasında olsa da pek çok ortak alt başlıkları paylaşıyorlar. Narsist düşüncelerin gölgesinde şekillenen bedenler ve ataerkil düzenin baskıladığı hayatların beraberinde günümüzde mükemmeliyetçilik hikayelerinin tekrar yoğunlukta olarak ekranlara yansıtılmaya başlanması yalnızca tesadüflerden ibaret değil.

 

Body Horror Sineması: Kadın Bedeninde Psikolojik ve Fiziksel Yıkım

 

Sosyal medyanın hayatlarımızda kapladığı alan, ulaşılamaz derecede ince vücutları hedef alan güzellik standartları ve toplumsal cinsiyet rollerinin şekillendirdiği toplumda sinema, bir manifesto sunuyor. Sinemanın geçmiş tarihine baktığımızda aynı durumun 1990’lar sonu 2000’ler başında da benzer şekilde artış gösterdiği sonucuna ulaşıyoruz. Girl, Interrupted (1999), American Beauty (1999), ve daha sonrasında Black Swan (2010) gibi yapımların ön plana çıktığı beyaz perdede 90’lar sonrası kentsel modernite ve endüstriyel kapitalizm kadınlar için yeni bir dönemi de beraberinde getirdi. Yeni kadın kimliği inşası ve moda dergilerinde olan artış sinemaya yansıtılarak hayat buldu. Aradan geçen bu kadar zamanın ardından bugün yine ortaya çıkan eserler benzer temalar etrafında şekilleniyor. Mükemmel bir beden uğruna gösterilen psikolojik ve fiziksel mücadeleler tüm saldırganlığı ile body horror olarak adlandırdığımız, bedenin travmatik bir şekilde biçimsel değişime uğramasına dikkat çekiliyor. Yetersizlik, toplumsal beden normları, beden üzerindeki kontrol kaybı ve bireylerin toplumdaki yeri etrafında çerçevelenen yapımlar sinemada özellikle modern kadının temsilleri arasında yer alıyor.



Kadın Bedeni Üzerinden Toplumsal Eleştiri

Sosyal medya, filtreli fotoğraflar, kendimizi dilediğimiz gibi yansıtabileceğimiz bir vitrine dönüşerek bize bedenimize olan bakışımızı şekillendiren etmenler arasında yer alıyor. Hızlı değişen trendler, toplumun günden güne değişen güzellik standartları bireylerin bedenlerine katı kurallar getiriyor. Body horror türünün de temelini oluşturan bedenim bana ait değil düşüncesi toplumun yarattığı bir illüzyona dönüşüyor. Bahsedilen filmlerde de sıklıkla karşılaştığımız, anne onayı, toplum onayı beraberinde beden başkası tarafından kontrol edilen bir alana dönüşüyor. Sinema, patriyarkal kültürel bilinçdışını yeniden üreten bir araç konumunda yer alır. Bedeni kullanarak erkek egemen toplumsal yapıya getirilen eleştiri feminist bir direniş temsili oluşturuyor. Sinemada bu yapılanma scopophilia (bakıştan haz alma) ve narsisistik özdeşleşme (izleyicinin perdedeki erkek kahramanla özdeşleşmesi) olmak üzere iki psikanalitik mekanizma üzerinden ilerliyor. Kadın burada nesne olarak adlandırılırken, erkek bakan ve hareket ettirilen konuma yerleştiriliyor. Yani kadın görülmek için var oluyor. Beden üzerindeki yıkım, dönüşüm ve parçalanma izleyiciyi sorgulatıyor: bedenimiz bize mi ait, yoksa başkaları tarafından şekillendiriliyor mu?

Patriyarka ve Sinemada Kadın Bedeninin Kontrolü

 

The Ugly Stepsister, body horror türündeki güncel yapımlardan bir tanesi. Film, erkek egemen bir dünyada kadın bedenini ve psikolojisini kontrol eden bir alan olarak gösteriyor. Film, mükemmel beden mitlerini ve patriyarkal baskıyı öne çıkarıyor. Ataerkil sistemin düşüncelerini yansıtan yapım, kadınların bir erkek “uğruna” kendi bedenleri, psikolojileri ve sağlıkları üzerindeki etkilerini ekranlara taşıyor. Bu hikâyede bir kadının bedeni adeta prense kurban edilerek, narsist anne arketipi ve toplum tarafından şekillendiriliyor. Patriyarkal kültürde kadın bedenden sürekli olarak değerlendirilen bir nesne yaratırken aynı zamanda uyumlu ve kontrol edilebilir olmasını da dayatılıyor. Bir kontrol nesnesine dönüştürülen kadın bedeni, bu temsiller aracılığıyla mükemmel beden mitlerine ayna tutarak tepkisini daha güçlü bir sesle duyuruyor.

Sinema, kadın bedenine yüklenen rollerin, patriyarkal sistemin ve mükemmeliyetçilik anlatılarının tekrar görünür olmasını sağlıyor. Gerçekçi olmayan beden beklentileri, kadını yönlendirmeye açık hâle getiren sistem ve toplumun şekillendirdiği değerler, güncel yapımlarda farklı hikâyeler üzerinden karşımıza çıkarak bize bir kez daha sorgulama alanı oluşturuyor.




Kaynakça

Cash, T. F. (2004). Body image: Past, present, and future. Body Image, 1(1), 1–5. https://doi.org/10.1016/S1740-1445(03)00011-1

Mulvey, L. (1975). Visual pleasure and narrative cinema. Screen, 16(3), 6–18. https://doi.org/10.1093/screen/16.3.6

Rocha, S. S. (2017). Screening disgust: The emergence of body horror in modern cinema, Texas State University.

 

Slevec, J., & Tiggemann, M. (2011). Media exposure, body dissatisfaction, and disordered eating in middle-aged women: A test of the sociocultural model of disordered eating.

 

Psychology of Women Quarterly, 35(4), 617–627. https://doi.org/10.1177/0361684311420249

Delfi Blog'a Geri Dön