Okul Öncesi Dönemde Ayrılık Kaygısı

Okul Öncesi Dönemde Ayrılık Kaygısı

Her ayrılık, yeniden kavuşmanın temelini taşır.Okul döneminde yaşanan ayrılık kaygısı, gelişimin doğal bir parçasıdır; önemli olan, çocuğun bu süreçte kendini güvende hissedebilmesidir. 
YAYIMLANDI: 15.10.2025 | YAZAR: Cansu Cenik

Yolculuklar nasıl başlar? Bazen bir temas bazen bir ayrılık ile..

Bebek ve anne arasındaki ilk temas anne karnında başlarken, doğum ile birlikte bebek anne karnındaki dünyasından ayrılmıştır. Nitekim ayrılırken yanında anne karnından bir parça getirmiştir. Bu durum her ebeveyn ve çocuk ilişkisinde farklı şekillerde olsa da anne karnında kordonla bağlı olan yolculukları, ruhsallıklarını paylaştıkları bir yolculuğa dönüşür. Bağ kurmak için önce ayrılmak gerekir.

Yine her ebeveynde farklı olmak üzere bu bağ yaşam boyu devam etmektedir. Okula başlama döneminde ebeveynlerinden ayrılma kaygısı yaşayan çocuklar annesi ya da bakım veren kişiden (bağlanma nesnesinden) ayrıldığında onu tekrar göremeyeceğini düşündüğü durumlarda ortaya çıkan kaygı hali olarak tanımlamakta ve çocuğun bağlanma türüne göre etkisi de değişebilmektedir (Bowlby, 1973). Ayrılık kaygısının derinlemesine araştırılması, değerlendirilmesi ve sınıflandırılması Bowlby’in bağlanma kuramına dayanmaktadır (Bowlby, 1959).  

Ayrılık kaygısı 6 ila 12 ay arasında ortaya çıkar ve yaklaşık 3 yaşına kadar gözlemlenebilir. Bu bağlamda Bowlby, çocuklarda gözlenen ayrılık kaygısının bağlanma ilişkilerinin oluştuğunu gösteren ve yaşanması gereken gelişimsel bir süreç olduğunu söylemiştir. Bebek, dünyaya geldiğinde kendisini bir süre annesinden bağımsız bir varlık olarak algılamaz. Ruhsal bağlılığı (güvenli bağı) simgeleyen kordon henüz görünmez bir hal almamıştır. 

Bu bağlamda güvenli bir bağ oluşabilmesi için önce görünür olmalıdır. Temel güven duygusu sağlandığında ise görünmez bir şekilde bağ devam etmesi için annenin (bakım verenin) orada olduğunu ve güvende hissedeceğini bilmelidir. Diğer bir ifadeyle bakım verenin yokluğunda orada olmasa da varlığını bilme halidir. Bu bağlamda çocukta daha fazla özerklik duygusu ve bilişsel yeteneği gelişmesiyle beraber bağlanma figürünün geri döneceği anlayışı geliştirir ve bu süreçte ortadan kalkar (Battaglia, 2015, s. 280).

Bebeğin bağlanma nesnesinden ayrıldığında tekrar göremeyeceğini düşündüğü durumlarda yaşadığı kaygının olası tehlikelerden korunması açısından da işlevsel bir role sahiptir (Bowlby, 1973). Bunun için de hem dünyaya hem de kendisine dair güven duygusunun gelişebilmesi gerekirken duygusal, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılayacak bir kişinin varlığına ihtiyaç duyar. Mahler’e göre ise bebeğin ayrı bir birey olduğunu fark etmesi kendi kimliğini kazanmasıyla başlar. Bakım veren kişi ile bebek arasında ayrılma ve bireyleşme olarak adlandırılan bir gelişim süreci bulunmaktadır. Bireyleşme sürecinde anneden daha farklı olduğunu algılamaya başlar ve bu süreçte ayrılma ile bebek anneden uzaklaşır. Bu süreçte sorun yaşayan çocuklarda sıklıkla ebeveynden ayrılmaya yönelik bir kaygı yaşanmaktadır. 

Bowlby (2013), annenin aşırı korumacı tutumunun ayrılma kaygısının gelişiminde anahtar etken olduğunu öne sürmüştür. Gelişim sürecinde birtakım olumsuz deneyimlerin yaşanması, birey ve yaşamı üzerinde güvensizlik ve kaygı duygusunun güçlü bir etkiye sahip olduğunu da söylemiştir (Manicavasagar ve Silove, 2020). 

Yapılan çalışmalar da bu durum desteklenmektedir. Erken dönemlerden birinde çocuklarda en sık karşılaşılan anksiyete türlerinden birisidir (Cartwright-Hatton ve diğerleri, 2006; Kessler ve diğerleri, 2005), yaygınlığı ise %4,1 olarak tahmin edilmektedir (Ehrenreich, Santucci ve Weiner, 2008).

Okula başlama süreci birçok çocuk açısından kaygı ve korku ile deneyimlenebilen bir süreç olarak yaşanabilmektedir. Çocuğun okul ile tanışması genellikle ebeveynlerinden özellikle de anneden (bakım veren) kişiden ayrışmanın ilk deneyimidir. Bu süreçte çoğu çocuk bebeklik döneminden itibaren alışık oldukları ev ortamından ve annelerinden ayrılmaya yönelik direnç göstermektedir. Bu süreçte ayrılık kaygısının yeniden ortaya çıkması pek çok çocuk için normal ve beklenen bir gelişimsel tepki biçimi olarak değerlendirilmektedir. 

Bu süreçte ebeveynlerin tutumları da ayrılık kaygısının şiddetini belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, ebeveynlerin bir yandan çocuğun okula gitmesi gerektiğini vurgularken diğer yandan “Okuldayken seni çok özleyeceğim” gibi ifadelerle çift yönlü (ambivalan) mesajlar vermeleri, çocuğun kaygısını artırabilmektedir. Benzer şekilde “Bensiz yapamaz”, “Henüz çok küçük, alışamaz, zorlanır” gibi söylemler, ebeveynlerin kendi kaygılarının bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.

Çocuğun okula kolayca uyum sağlayabilmesi ve verimli bir eğitim hayatı geçirebilmesi için, ayrılık kaygısını azaltmak önemlidir.

Okul Öncesi Dönemde Ayrılık Kaygısını Önleyici Müdahale

Okula yeni başlayan çocuklarda ayrılık kaygısını azaltmak için önceden planlanmış, aşamalı ve kontrollü maruz bırakma stratejileri kullanılabilir. Bu bağlamda, çocuğun kısa süreli ayrılık deneyimleriyle başlatılması önerilmektedir. Örneğin, ebeveyn kısa bir süreliğine evin başka bir odasına gidebilir ya da dış mekanda sınırlı bir zaman dilimi planlanabilir; bu süre boyunca çocuğa nerede olunacağı ve ne zaman geri dönüleceği açık bir şekilde belirtilmelidir.

Bu süreç, oyun temelli canlandırmalar ile desteklenebilir. Çocuğun, anne veya bakım verenin kısa süreli ayrılmasını deneyimleyebileceği oyunlar oynayarak, kaygının güvenli bir ortamda keşfedilmesi ve düzenlenmesi sağlanabilir. Ardından okul ortamına adım adım ve kontrollü şekilde maruz bırakma uygulanabilir; önce kısa süreli okul ziyaretleri, ardından kademeli olarak kalış sürelerinin artırılması çocuğun uyumunu destekler.

Ayrıca ebeveynlerin, evden ayrılırken çocuğa önceden bilgi vermesi ve söz verdikleri gibi geri dönmeleri kritik öneme sahiptir. Ebeveynin aniden ortadan kaybolması, çocuğun güven duygusunu zedeleyebilir ve kaygıyı artırabilir. Bu yöntemler, çocuğun güvenli bağlanma ilişkisi çerçevesinde ayrılık kaygısını deneyimlemesini ve yönetmesini sağlamaya yöneliktir (Ehrenreich, Santucci ve Weiner, 2008).

Okul Kaygısı Yaşayan Çocuklar İçin Müdahaleler 

Okula gitmesinin neden gerekli olduğunu, neden ebeveynlerin orada olamayacağı, ne kadar süre sonra eve döneceğini ve kimin onu alacağı gibi bilgiler somut ve çocuğun anlayabileceği bir dille anlatılmalıdır. Saat kavramını bilmeyen çocuklar için birkaç saat sonra yerine dersler bittiğinde gibi bir yaklaşım tercih etmek uygun olacaktır. Ebeveynin ayrılırken kısa, net ve tutarlı ifadeler kullanması önemlidir; uzun vedalaşmalar ya da kararsız davranışlar kaygıyı artırabilir. 

Ebeveynin empatik bir yaklaşım, sergilemesi çocuğun duygularını adlandırmasına, düzenlemesine ve kaygısının azalmasına yardımcı olur. Bu bağlamda kaygısını reddetmek ya da anlamlandırmamak yerine duygularını aynalamak ve bu duygularla başa çıkmasına destek olmak oldukça önemlidir. Örneğin; Okula gitmekten korktuğunu görüyorum, hissettiklerini anlıyorum, okul bittiğinde ben burada olacağım, derslerin bittiğinde ben geleceğim ya da onu karşılayacak kişinin geleceği belirtilmelidir. 

Bu süreçte çocukların ağlaması ve kaygılanması doğal bir süreçtir. Bu nedenle çocuğunuzun duygularını yaşamasına izin verilmeli ve duygusu aynalanmalıdır.

Ebeveynlerin ise kendi kaygılarını fark edip düzenlemeleri, çocuğa model olmaları açısından kritik bir rol oynamaktadır.

Her çocuğun okula uyum süreci, ebeveyniyle kurduğu bağlanma ilişkisinin niteliği ve çocuğun mizacı doğrultusunda farklılık göstermektedir. Bu dönem, yukarıda belirtildiği üzere, özellikle okula yeni başlayan çocuklarda görülebilen doğal ve gelişimsel bir süreçtir. Ebeveynlerin bu süreçte kendi kaygılarını düzenleyebilmeleri ve çocuklarına sağlıklı bir şekilde yansıtabilmeleri kritik bir öneme sahiptir. Nitekim günlük yaşamdan örneklendiği üzere, bir yolculuğa çıktığınız da acil durumlarda önce ebeveynin kendi maskesini takması, ardından çocuğa yardımcı olması önerilmektedir. Benzer şekilde, ebeveynin kendi duygusal düzenlemesini sağlayabilmesi, çocuğun kaygısını yönetmesine destek olabilmesinin ön koşuludur. Dolayısıyla bu süreç, yalnızca çocuğun değil ebeveyn-çocuk ilişkisinin bütünsel olarak ele alınması gereken bir deneyimdir. Bu yolculukta tek başınıza değilsiniz. 


 

 

KAYNAKÇA

Battaglia, M. (2015). Separation anxiety: At the neurobiological crossroads of adaptation and illness. Dialogues in Clinical Neuroscience, 17(3), 277–285. https://doi.org/10.31887/DCNS.2015.17.3/mbattaglia

Bowlby, J. (1959). Separation anxiety. International Journal of Psycho-Analysts, 41, 1–25.

Bowlby, J. (1973). Attachment and loss: Separation: Anxiety and anger. New York, NY: Basic Books.

Cartwright-Hatton, S., McNicol, K., & Doubleday, E. (2006). Anxiety in a neglected population: Prevalence of anxiety disorders in pre-adolescent children. Clinical Psychology Review, 26(7), 817–833. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2005.12.002

Ehrenreich, J. T., Santucci, L. C., & Weiner, C. L. (2008). Separation anxiety disorder in youth: Phenomenology, assessment, and treatment. Psicología Conductual, 16(3), 389–412.

Kessler, R. C., Chiu, W., Demler, O., & Walters, E. E. (2005). Prevalence, severity, and comorbidity of 12-month DSM-IV disorders in the National Comorbidity Survey Replication. Archives of General Psychiatry, 62(6), 617–627. https://doi.org/10.1001/archpsyc.62.6.617

Mahler, M., Pine, F., & Bergman, A. (1975). The psychological birth of the human infant. New York, NY: Basic Books.

Manicavasagar, V., & Silove, D. (2020). Separation anxiety disorder in adults: Clinical features, diagnostic dilemmas and treatment guidelines. Elsevier Academic.

Delfi Blog'a Geri Dön