top of page

Somatizasyon / Bedenselleştirme

Güncelleme tarihi: 22 Haz 2024

1881 yılında Alman psikiyatrist Heinroth’un psikosomatik terimini kullanması ile zihin ve beden faaliyetlerini bir temelde gören, insana farklı bir bakış açısı ortaya çıkmıştır. Heinroth ruhsallıkta duygulanımsal çatışmaların somatik semptomlara sebep olacağını belirtmiştir (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). İlk kez bu terimi bir uykusuzluk türü olan “İnsomnie” kavramını tanımlamak için kullanmıştır. O dönem için fizyolojik hastalıkların nedenleri ve kökenlerinin ruhsal yapıda olduğu fikri oldukça yeni ve birleştirici bir kavram olduğu görülmektedir. Kavramsal içeriği ortaya koyan ise 1945 yılında İngiliz psikolog J.L. Halliday olmuştur (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Hipokrat döneminden itibaren beden ve ruh kavramları arasındaki ilişki üzerine araştırmalar ve incelemeler yapılmış

olsa bile psikanalizin keşfi ile psikosomatik gerçek anlamıyla ele alınmıştır (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). Analistlerin analiz sırasında hastaların bedensel şikayetlerini fark etmesi ile yeni bir kavram ve bakış ortaya çıkmıştır. Somatizasyon belirtileri bireyin zihinselleştiremediği, bilinçdışındaki duygusal çatışmaların dışavurumları olarak değerlendirilir. Tıp alanında yapılan çalışmalar ilerleyen dönemlerde bazı semptomların inorganik olduğu, psikolojik olarak oluşabilecek semptomlarla beraber ele alınması gerektiğini öne sürmüştür (Psikanaliz Buluşmaları; Psikosomatik.,2008) Özellikle Psikanalitik yaklaşımla ele alınan psikosomatik kavramı kuramcıların yaptığı çalışmalarla genişletilmiş ve terapi sırasında bireyde oluşan somatik semptomların derinlemesine incelenmesi ve tedavi edilmesi üzerinde durulmuştur. Paris Psikosomatik Okulu’nun kurulmasıyla beraber P. Marty ve çalışma arkadaşlarının yaptığı incelemeler ve kuramlarla psikoloji disiplininde önemli bir alan haline gelmiştir.


Psikanalistlerin psikanaliz sırasında hastaların bedensel şikayetlerini fark etmesi ile yeni bir kavram ve bakış ortaya çıkmıştır. Tıbbın hastalıktan insana baktığı dönemde psikanalitik yaklaşım somatizasyon sürecindeki bireyin ruhsallığı ile ilgilenmiştir (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). Tıptan daha farklı bir yaklaşım sergileyerek psikanalitik yaklaşımla hasta insandan söz edilmiştir. Hedef olarak bu hasta bireyin ruhsal işleyişi ve somatik belirtilerin ortaya çıktığı şartları anlamak olmuştur (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). Klasik bir tanım olarak Fransız Psikanalist Kreisler: “Psikosomatik tıp, fiziksel hastalıkların gerekirciliğinde ve gelişiminde ruhsal ve çatışmasal unsurları kabul ve dahil eden bir doktrinal ve patojenik kavramlaştırmadır” (Kreisler, L., Fain, M., & Soulé, M.,1974). Güncel olarak hala psikosomatik yaklaşımın temelini direkt psikanaliz kuramda bulabiliriz. İki kuram da benzer zeminler üzerindeki kesişimsellikleriyle birbirini besler. (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). 19. Yüzyılın sonlarına doğru oluşan toplumsal, bilimsel ve ekonomik devinimler psikanaliz ve psikosomatiğin ortaya çıkmasını sağlayan şartları oluşturmuştur (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Somatizasyon üzerine yapılan çalışmalar ve incelemeler güncel olarak psikoloji ve psikiyatri dallarında da tanısal olarak kriterleri belirlenip DSM’nin son baskısı (DSM-5) ile bu hastalık grubu “Somatik Belirti Bozuklukları ve İlişkili Bozukluklar” olarak tanı sınıflandırmasında yerini almıştır (APA 2013).


PARİS PSİKOSOMATİK OKULU (IPSO)

1962 yılında Barselona’da düzenlenen 22. Fransız Dili Psikanaliz Kongre’sinde P. Marty ve M. De M’Uzan “işlemsel düşünce” konulu bir konuşma yaparlar. Bu konuşmada psikosomatik olanın nesnesinin belirtilmesi ve bu alanı ayrı bir disiplin haline getirmeyi amaçlamışlardır (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). İkisi de “zedelenme” veya “işlevsel” patolojiyi ruhsallık ile aynı düzlemde ele almayı ve bedensel olguları mümkün olabildiği kadar nevrozlu bireylerin ruhsallığını yöneten enerji ve dinamiklerle denk düzeye çıkarmayı hedeflemişlerdir. Özellikle Freud’un birincil yerleştirme kavramı üzerinden P. Marty ve M. De M’Uzan bilinç, önbiliç ve bilinçdışının ekonomik yönüne dikkat çekmişlerdir. 1963 yılında çok önemli bir yapıt olan “Psikosomatik İnceleme” yazısında P. Marty, M. De M’Uzan ve C. David bir çalışmalarından farklı yedi hastaya çağrışımsal anamnez yaparak incelerler. Bu incelemede sadece hastaların sözleri değil, jest ve mimiklerini de dikkate alıp bilinçdışının verilerini bulmaya çalışmışlardır. Bu en derine saklanmış düşlemsel etkinliğin gizlenmesidir (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Amaçları incelemelerinin sonucunda, özgün olan kişiliğin temelini ve tanımını bulmaktır. Bu araştırmayı yaptıkları kişiler, toplumsal uyumu iyi gözüken kişilerdir ancak çalışma içerisinde araştırmacılarla herhangi bir ilişkilenmeye izin verilmemiş kişilerdir (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). Hayat geçmişlerindeki zorluklara ve olumsuzluklara rağmen kendileri için çoğu şeyin iyi olduğu belirlenmiştir. Yani bilinçli zihinsel durumları bilinçdışındaki kaynaklarla koparılmış bir durumda oldukları anlamına gelmektedir. Bu kişilere etkin olan düşünce biçimi daha çok faydalı, güncel olan şeylere indirgenen ve olgusaldır. P. Marty, M. De M’Uzan ve Ch David buna “işlemcesel düşünce” demişlerdir (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Bu bireylerde düşlemsellik yoksun haldedir ve düşlemsel etkinlikleride aktif halde değildir. Bundan yola çıkan M. de M’Uzan bir önermede bulunmuştur: “Bedensel semptomun bir anlamı yoktur. Bu, kendi özgünlüğünü yok sayan bir öznede benliğin özümleyici uğraşındaki başarısızlıktır.” IPSO’nun en önemli ismi Pierre Marty kabul edilir.

Bir sonraki bölümde Pierre Marty ve kavramlarından daha detaylı bahsedilecektir. P. Marty, Freudcu metapsikoloji zemininde psikosomatik kuramı geliştirmiştir. P. Marty psikanalitik kuramda özellikle ekonomik kavramına vurgu yaparak kişinin psikosomatik ekonomisinde iki önemli kavram üzerinde durmuştur; Uyarımlar ve bu uyarımların dışa akıtılması (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). P. Marty ve Michel Fain baş ağrısının zihinsel bir tutuklukla beraber meydana geldiği ve bütün dürtüsel enerjinin boşaltılmasında tek bir yol olarak belirlendiği yorumunu yaparak ilk araştırma ve çalışmalarını baş ağrısı ve radiküler tip ağrı yaşayan hastalar ile ilgili yapmışlardır (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Bunun sonucunda bedensel semptom kişinin çatışmalarıyla direkt etkili olduğunu belirtmişlerdir. Böylece zihinselleştirmeyle boşaltım sağlayamayan dürtüsel enerji bedenselleştirme yoluna yönelmek durumunda kalmaktaydı. Bunu daha detaylı incelersek, bireyler her zaman iç ve dış uyaranlara maruz kalmıştır (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). İç uyarımlar bazen bilinçli bazen de değildir. Uyarımlar gerginlikleri meydana getirirler. Gerilim yoluyla meydana gelen bu enerji boşalmanın yolunu bulması gerektiğini belirtmişlerdir. Yaptıkları çalışmalarda bu yol üç türde olur: bedensel, zihinselleştirme, davranış (Marty, P.,1990). Bedensel yolun kökeninde bağımlılıklar ve bedensel fonksiyonlara fazlaca yüklenme durumu vardır. Davranışsal yolda ise iç uyarımlara bağlı enerji boşalımı duyusal-motorlara yönelmektir (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). Bunlar konuşmak, bağırmak, ağlamak,

öfkelenmek, sigara tüketmek gibi daha kısıtlı da olsa boşaltımı sağlayan gündelik davranışlardır (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Fakat bu tip bedensel olan günlük eylemler boşalımda çok fazla kullanıldığında uyarım kaynaklarında gerilimin sönmesine sebep olduğu için zihinsel yaşam yoksunluk halini alır (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Üçüncü tür olan düşünce boşaltımında ise zihinselleştirme ön plana çıkmaktadır. Bunu bir sonraki konuda daha detaylı ele alınılacaktır. Fakat kısa bir tanımını yapmak gerekirse zihinselleştirme ruhsal aygıtta içgüdüsel, libidinal ve saldırgan enerjilerin yeniden formlanması için kullanılan simgesel işlemlerin geneli olarak görülmektedir. Bedenselleştirmenin temeli olarak görülür (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Önbilince ait olan simgesel incelemeler sonucu iç uyarımlar, öncelikli olarak dürtüsel olanlar bilinçdışında varlığı hissedilir olumlu veya olumsuz duygulanımlar burada yenilenir.


IPSO kuramcıları Freud’un birincil yerleştirmesini temel alırlar; P. Marty için de kavramsallaştırdığı önbilinç terimi oldukça önemlidir (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005).

Önbilinç kavramı, bilinçdışına ait olan birincil süreçler ile bilince ait olan ikincil süreç arasındaki bir bağ noktasıdır. P. Marty’e göre psikosomatik ekonomide önbilinç kavramı önemli bir dönüm olmuştur (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005). Bunun nedeni ise temelde önbilinçte bulunan katmanlar bilinçdışı, üstte bulunan katmanlar ise bilinç ile bağlantılıdır. Önbilinç bir nevi depo görevindedir. P. Marty için zihinselleştirme kavramında önbilincin üç önemli özelliği vardır. İlki kalınlığı, bu tasarım yönünden zenginliği anlamını taşır. İkincisi esnekliği ya da akışkanlığı, burada bilinçdışı ve bilinç arasındaki ilişkinin iletkenliği söz konusudur (Marty, P.,1980). Üçüncüsü ise kalıcılığı, burada işleyişin düzenliliği önemlidir. Bu üçüncü özellik olan kalıcılık üzerine Rosine Debray psikosomatik kuram için çok önemli olduğunu belirtmiştir. Bunu şöyle temellendirir: “Zihinselleştirme ruhsal aygıtın işleyişinin düzenliliği ile oldukça etkileşim halindedir (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Eğer zihinsel tasarımlar temelini kaygı veya memnuniyetsizlikten alıyorsa bastırılır ama bastırılsa bile en temelindeki dürtüsel tasarımlar aktif bir şekilde bilinçdışında varlığına devam ettiğini belirtir. Bunlarda davranışlar yoluyla ruhsallıkta semptomlara dönüşür ya da somatikleşir (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Bu çatışmalı olan tasarımlar bastırıldıkları için diğer tasarımlar ile yer değiştirir ve sonuç olarak nevrotik semptomlar oluşmaktadır (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Ama eğer bu bastırma da başarısızlık olursa özne bilinçli olan düzenekten yardım ister ve rahatsız eden tasarımlar bastırma yoluyla dışa atılır. Bu aynı zamanda engellenen duygulanımlarında ayrılma sürecidir. Engellenen duygulanımlarda gerilim iyice artar ve meydana gelen aşırı uyarımlar somatik olarak boşaltılmaya çalışılır. Yaygın bir kaygı belirir. Yani baskılanma durumu ekonomik olarak pahalı olmaktadır (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Burada süreklilikte bölünmeler meydana gelmiş olur. Travmatik durumlar da buna benzer olarak görülmektedir çünkü bu tip travmatik durumlarda kişiler için uyumlanma kapasitesinin üstüne çıkan durumlardır. IPSO üyeleri çalışmaları ile psikanaliz dünyasına önemli sesler getirmişlerdir. Buna örnek olarak “aleksitimi” kavramını söylebiliriz. Aleksitimi işlemcesel düşünce kavramından başlayıp ilerleyen çalışmalarla davranışsallaşmış bir kavramdır. 1973 yılında Sifneos ve Nemiah, Aleksitimi kavramını duyurmuş ve bunun üzerinden çalışmalarını yürütmüşlerdir (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). Aleksitimi, kişinin duygularını çözümlemesi ve söylemlerine yansıtması durumunda yetersizleşmesi anlamına gelmektedir. Sifneos ve Nemiah bu kavramı duygulanımsal yaşantıdan simgeselleştirmenin zorluklarını nörofizyolojik olarak eksik kalmak üzerine birleştirmişlerdir. IPSO’nun kurucularına göre ruhsallıktaki eksik parçalara göre daha anlamlı hale gelmekteydi (Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008). M.Fain’nin çalışmalarını incelediğimizde anne ve baba ile erken dönem ilişkilerinde travmatik olayların yaşanmasına bağlı olarak bunlardan dolayı somatizasyonun devam edeceği bebekte eksik ödipal bir yapı olduğunu belirtmiştir. Ve arzunun halüsine edilmesinde ketlenme yaşayıp benliğin oluşumu otonom olarak erken bir şekilde gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Pierre Marty, Christian David ve Michel Fain üç ayaklı bir kuram üzerine kliniği oturtmuşlardır (Marty P, de M’Uzan M, David C.,1963). Bunlar düşlem dünyasındaki eksiklikler,işlemcesel düşlemler ve yansıtmalı yinelemedir. Psikanalitik kuramı temel alarak ilerleyen IPSO 1972 yılında Pierre Marty ve Michel Fain tarafından kurulmuştur.1978 yılına gelindiğinde ise L’Hopital de la Poterne des Peupliers,Hopital Pierre Marty olarak açılmıştır. Günümüzde bu hastanede yetişkin, ergen ve çocuk bölümleri vardır. Bu hastanede sadece psikosomatik hastalıklara yönelik çalışılmaktadır (Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005).


Yazan: Klinik Psikolog Elif GÜR




KAYNAKÇA

  • Psikanaliz Buluşmaları: Psikosomatik.,2008 :117-125

  • Psikanaliz yazıları: Psikosomatik.,2005 :13-291.

  • Kreisler, L., Fain, M., & Soulé, M. (1974). L'enfant et son corps; etudes sur la clinique psychosomatique du jeune âge. In L'enfant et son corps; etudes sur la clinique psychosomatique du jeune âge (pp. 516-p).

  • Kreisler, L., & Cramer, B. (1981). Sur les bases cliniques de la psychiatrie du nourrisson. La psychiatrie de l'enfant, 24(1), 223.

  • American psychiatric pub.Eikenaes, I., Hummelen, B., Abrahamsen, G., Andrea, H., & Wilberg, T. (2013).

  • M’Uzan, M. D., & Marty, P. (1963). La pensée opératoire. Revue Française de Psychanalise, 27, 345-355.

  • Marty, P. (2012). Zihinsellestirme ve Psikosomatik.

  • Marty P (1980). L’ordre psychosomatique: les mouvements individuals de vie et de mort. vol. 2: Désorganisation et regression [The psychosomatic order: Individual movements of life and death. vol. 2: Disorganization and regression]. Paris: Payot.

1 Comment


chat
Jan 26

Mobil sohbet ve mobil chat yapmanızı kolay ve güvenli hale getiren mobil Sohbet odaları sorunsuz yeni kişilerle tanışma imkanı sağlar.

Like
bottom of page