RUHSAL AYGITIN YAPISAL MODELİNİN İNCELENMESİ
- Delfi Psikoloji
- 29 Nis 2024
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 May 2024
Sigmund Freud, Althusser’in deyimiyle Marx gibi istenmeyen, ‘’gayri meşru bir çocuk’’… (Althusser, 1964). İnsan ruhsallığının işleyişi üzerine bugün hala geçerliğini ve etkililiğini koruyan, yalnızca bireyi değil toplumu aydınlatan eserler bıraktı. Psikanalizi anlamak için dürtü kuramını ve ruhsal aygıtı anlamak büyük önem taşır. Bu yazıda temel olarak ele alınacak olan kısım Ruhsal Aygıtın Yapısal Modelidir ancak bu model öncekilerden bağımsız düşünülemez.
Freud düşüncelerini güncellemekten, değiştirmekten ve eski bir düşünceye geri dönmekten imtina etmeyen bir kuramcıdır. İşte bu sebeple, Ruhsal Aygıtın Yapısal Modeli’ni anlamak için de önceki modelleri anlamak gerekir. Yapısal Model, Yerleşimsel Modelin yerine gelmemiş, ruhsal aygıtı farklı açılardan da inceleme olanağı sağlamıştır. Freud’u ruhsallığın yapısal bölümlemesine götüren süreç, nörofizyolojik korrelatlar aradığı Bilimsel Bir Psikoloji Taslağı’yla başlar, sonrasında yerleşimsel modelle devam eder.
Charles Brenner Psikanalizin temel kavramlarında ruhsal aygıt bölümüne şu soruyla başlıyor: ‘’Psikanalitik kuramı tartışmakla elde ettiğimiz zihin görünümü nedir?’’. Ruhsal aygıtı incelerken kabul edilen iki temel sayıltı nedensellik yasası ve ruhsal etkinliğin büyük oranda bilinçdışı gerçekleştiğidir. Ayrıca psikanalitik kuramın sunduğu zihin görünümü, statik algılandığı zamanlarda bile esasen dinamik bir yapıya sahiptir. Freud yıllar içerisinde ruhsal aygıtla ilk görüşlerini geliştirir.
Bilimsel Bir Psikoloji Taslağı
Freud’un felsefi temelinde materyalizm vardır; Feurbach ve Darwin’den etkilenmiştir.

Üniversite döneminde fizyolog Wilhelm von Brücke ve anatomist Carl Claus’tan dersler almıştır. Bu derslerin etkisi kendini psikolojik mekanizmaları nöroanatomi ve nörokimyayla açıklama arzusu açısından önemlidir. Dualist bir bakış açısı yerine monist bir açıklama arayışı tüm zihinsel işlevlerin beyindeki karşılığının bulunması ihtiyacını doğuruyordu. Her ne kadar amacı materyalist bir zihin kuramı yaratmak olmasa da kuramı materyalizme dayanır. 1895 yılında yayımladığı ‘’Bilimsel Bir Psikoloji Taslağı’’ makalesinde Fliess’le mektuplaşmalarında belirttiği gibi psikolojinin bir doğa bilimi olarak sınıflandırılmasını hedefler ve şöyle açıklar; ‘’Bu projenin muradı, bizleri tam anlamıyla bir doğa bilimi olan bir psikoloji ile donatmaktır; Amacı zihinsel süreçlerin belirlenebilir maddi parçacıkların niceliksel olarak belirlenmiş durumları olduğunu göstermektir.” (Freud, 1895). Freud bütüncül bir model arayışındadır ve nörofizyolojik olguların ruhsallıktaki iz düşümlerine odaklanmıştır. Nöronal düzeyde ayrışmamış bir enerji akımından bahseder. Sonrasında nörofizyolojik açıklamanın ruhsallığı anlarken yetersiz kaldığını fark edecektir ancak bu taslak birincil ve ikincil süreç kavramlarının oluştuğu önemli bir denemedir ve sonrasında bu kavramlar ruhsal işleyişin anlaşılmasında yerlerini korur.
Yerleşimsel Model
Bilinçdışı terimi ilk kez 1895’te Bayan Emmy isimli olgu raporunda kullanılmış (Tükel, 1997) ve ruhsal aygıta dair ilk görüngüler de 1898’te Unutkanlığın Ruhsal Mekanizması makalesinde görülse de bu modele dair yapılandırılmış ilk tanımlama 1900 yılında yayımlanan Düşlerin Yorumu’nda görülür.
Freud Düşlerin Yorumu’nda Fechner’in ‘’düşlerin eylem sahnesinin uyanıklık yaşamından farklı olduğu’’ düşüncesinden yola çıkarak ruhsal mekan tanımlamasını sunar. Bu eserde, süregelmiş olan rüya görüşlerine karşı çıkar; buna göre, düş yabancı bir kaynaktan gelmez, düş görenin kendi üretimidir. Serbest çağrışım yöntemiyle düşlerin anlamını keşfetmeye başlar ve ‘’düşlerin yorumu ruhsal yaşamın bilinçdışının bilgisine götüren kral yoludur.’’ diye belirtir. (Freud, 1900a, s.517 [663]) Önceki çalışmalarının aksine ruhsal mekanın anatomik bir biçimde tanımlanmaması gerekliliğinin üzerinde durur. 1915 yılında yazdığı Bilinçdışı yazısında şöyle der ‘’..zihinsel süreçlerin yerini keşfetmeye yönelik her girişim, düşünceleri sinir hücrelerinde birikmiş, uyarılmaları sinir liflerinde dolaşır durumda düşünmeye yönelik her çaba tümüyle boşa çıkmıştır. Söz gelişi, B. Sisteminin –bilinçli zihinsel etkinlik- anatomik konumunu beyin kabuğunda olarak kabul etmeye ve bilinçdışı süreçleri beynin, beyin kabuğu altındaki bölgelerine yerleştirmeye kalkan her kuramı aynı yazgı bekleyecektir.’’ (s.173)
Yeni şemayı ilk önce teleskop üzerinden optik benzeri betimler. Brenner’e göre bu ilk denemeye teleskobik model denilebilir. Bu benzetmeyle yapmak istediği, ruhsal aygıtın karmaşıklığını ve işleyişini açıklamayı kolaylaştırmaktır. Zihinsel aygıt alt sistemlerden oluşan bir yapıdır ve bu sistemler birbiri ardına dizilidir. Ruhsal süreç oluşturan bir uyarılma bu sistemlerden zamansal bir dizi içinde geçer; algısal uçtan başlar ve hareket ucuna doğru ilerler; sistemlerde enerjisel değişikliğe yol açar. Algılar ruhsal aygıtta bellek oluşturan izler bırakır. (şekil 3)

Freud zaman içerisinde yaptığı eklemelerle yerleşimsel modeli bilinçdışı, bilinçöncesi ve bilinç olarak adlandırığı 3 sisteme ayırdı. Sistemlerin farklılaşma ölçütünün bilinçlilik olması ruhsal aygıta durağan bir görünüm verse de temelde işlevsel bir ayrım vardır.(Brenner) Bu model, ruhsal etkinliğin bilinçle sınırlanmaması gerektiğini gösterir. Ruhsal eylem ilk evrede bilinçdışıdır ve ikinci evre öncesi bastırma bariyeri vardır. Sansürü geçemediği takdirde bilinçdışı kalır eğer geçebilirse dikkat çabasıyla bilinçli hale gelme yeteneğine sahiptir. (Brenner, 171) Sonrasında bilinçdışı ve bilinç ayrımının bazı zorluklarını çözümlemek amacıyla yapısal modeli oluşturur. Bu modelde Rüyaların Yorumu’ndaki şemayı değiştirmez ve dışlamaz; farklı bir perspektif ekleyerek tamamlayıcı bir yapı tanımlar.
Yapısal Model
Freud (1923) psikanalitik çalışmanın gelişmesiyle birlikte, birinci yerleşimsel modeldeki sınıflamanın da yetersiz olduğunu belirtir. Bilinç ruhsal aygıtın yüzeyidir. Benlik ve Altbenlil metninde ruhsal aygıt öğelerini işlevsel farklılıklarına göre ayırır ve 1933’te Psikanaliz Üzerine Yeni Dersler Seminer 31’de tekrar ele alır.
Bu yeni kuram ‘’Yapısal Model’’ olarak adlandırılır. Bu modelde, birbiriyle bağlantılı 3 yapı vardır; alt benlik, benlik, üst benlik. Alt benlik dürtülerin ruhsal temsilcilerini kapsayan yapıdır. Benlik dış gerçeklik ve çevreyle kurulan ilişkilerin yürütücü görevindedir, üst benlikse ahlak, normlar, idealleri kapsar.
Dürtülerin doğum anında var olduğunu kabul edersek Altbenlik doğuşta ruhsal aygıtı tamamiyle kapsar. Benlik ve üst benlik bu yapının içinden farklılaşarak gelişir ve farklı işlevlere sahip olurla; yani benlik ve üstbenlik, alt benliğin başkalaşmış ve evrimleşmiş parçalarıdır. Sonraki sistemlerin temelini doğuştan gelen libido ve agresyon oluşturur. Yani, bir kişideki öteki kavramı ve sevgisi ilk yaşantılar sonrasında dürtülerin bağlanabileceği nesneler arar; anne ve anne ikamesi. Alt benlik niteliksel olarak yaşam boyunca değişmez, ruhsal yapının sabit kalan kısmıdır ve onun dili ancak rüyalar ve sürçmelerle anlaşılır. Alt benlik karmaşık yapıya ve dürtünün gücüne sahiptir, işleyiş prensibi haz ilkesine uygundur; daimi olarak dürtüsel bir doyum arar. Birincil sürece uygun olarak, zaman, mekan ve erteleme gibi özelliklere sahip değildir, karakteristik olarak dönüşebilen, şekil değişebilen ve yoğunlaşabilen bir yapıdır.
Benliğin alt benlikten farklılaşması bedenin gelişmesi ve benlik işlevleriyle başlar, bu da yenidoğanın 6.ayı gibi olur. Bebeğin motor kontrolü arttıkça, bedeni üzerinde hakimiyeti artmaya, çevreyi algılamaya başlar. Benlik işlevleri dediğimiz bellek, algılama, düşünme ilkel formda gelişmeye başlar. Benliği geliştiren faktörler iki grupta sınıflandırabilir; fiziki büyüme; merkezi sinir sisteminin genetik olarak belirlenmiş büyümesi ve deneysel, yaşantısal büyüme. (Hartmann ve Kris, 1945). Benlik bu motor becerilerin gelişmesi, algılama kapasitesinin artması gibi işlevlerle çevreyi değiştirme gücü elde eder. Bir başka işleviyse gerçeği değerlendirme; iç uyaranlarla dış uyaranları birbirinden ayırabilme yetisidir. Örneğin meme verilmeyen çocuğun aç olduğunu fark etmesi gibi bir engellenme durumunun tekrarı gerçeği değerlendirme yetisinin gelişmesine, kendilik ve kendilik dışını ayırabilmesi üzerinden katkı sağlar. Benlik ikincil süreç prensibine uygun olarak çalışır ve erteleyebilir. Bu erteleme; alt benlikten gelen ve ani doyum arzulayan dürtü enerjisinin bekletilmesi ve boşalımın gecikmesidir. Benlik, başlangıçta beden benliğidir.
Başlangıçta benliğin bilinçli nitelikte olduğunu söylese de dirençleri fark etmesiyle benliğin bilinç dışı parçasını tanımlar; ‘’Bilinçdışının bastırılmış olanla eş anlamlı olmadığını kabul ediyoruz. Her bastırılmış olan Bilinçdışıdır, ancak Bilinçdışı bastırılmış olandan ibaret değildir. Benin bir bölümü de kesinlikle Bilinçdışıdır.’’ (Freud, 1923)

Freud’un odağı bebeğin benlik gelişimini etkileyen yaşantısal faktörlerdir. Benliğin gelişiminde bedensel gelişimin yanı sıra bir diğer çok önemli etken özdeşimlerdir. ‘’Eğer ben nesnenin özelliklerini üstlenirse, alt benliğe kendisini bir sevgi nesnesi olarak sunar; alt benliğin kaybını, ‘’Bak, beni de sevebilirsin. Ben de o nesneye çok benziyorum diyerek gidermeye çalışır.’’ (sf. 97) Özne libidinal ve agresif olarak fazla yatırım yaptığı nesnelerle özdeşim kurarak doyum sağlar. Dil gelişimi, mimikler ve jestlerde bu erken dönem taklitleri yani özdeşim kurmak büyük önem taşır. Özdeşim sürecinde önemli olan başka bir etken de nesne kaybıdır (Freud, 1911). Nesnenin yitimi, ölümü veya uzun süreli ayrılık yitirilen nesneyle özdeşim kurma eğilimi yaratır. Özellikle depresyonda bu bilinçdışı özdeşim sıklıkla görülür. Özetle Freud’un Kitle Psikolojisi ve Benliğin Analizi (1912)’den açıkladığı gibi, 2 tür özdeşim vardır; nesneyi sevmek ve nesne olmak. (Quinodoz, 2016). Üst benlikse Freud’a göre beş-altı yaşlarında kurulmaya başlar ve genital döneme kadar sürer. Benlik haz ilkesiyle hareket eden alt benlik ve yasayı dayatan üst benlik arasında bir denge kurmayı amaçlar. Üst Benliğin oluşumunda da Freud özdeşleşmelerin öneminden bahseder. İlk özdeşleşmeler, benliğe üst benlik ya da benlik ideali olarak karşı çıkar. Benlik idealine benzedikçe yani özdeşim oluştukça benlik kendini bir aşk nesnesi gibi altbenliğe dayatır ve onun yerine şu söylemler alır: ‘’Benim kendimi de sevebilirsin, bak nasıl da nesneye benziyorum. (Freud, 1912) Daha sonra bu iki özdeşleşme mekanizması arasındaki farkı sahip olmak ve o olmak üzerinden açıklar; ona sahipsem o değilim.. (1938, sf.287)
Freud’a göre benlik idealinin oluşumundaki tek etkili mekanizma ebeveynle kurulan özdeşimler değildir. Ödipal ensestüel arzuya karşı otorite, ebeveyn tarafından konulan yasaklar da özdeşime dahildir. Üst benlik bir ikilik yaratır; hem nesneye hem de konan yasağa benzemek.. Ödipal yasak üst benliğin katılığını belirler. Normal gelişimde çocuk aynı cinsten ebeveynle özdeşleşir ve yasağı içselleştirir. Ters Oidipustaysa çocuk karşı cins ebeveynle özdeşim kurar. Üst benlik ahlakın, dini duyguların oluşumuna sebep olur.
Egonun gelişmesi düşünce süreçlerini de etkiler. Alt benlik birincil süreç düşünmeyle karakterizedir; rüyalardaki gibi bütün parçasıyla temsil edilebilir, bir sembol birden çok anlam taşıyabilir, şimdi ve burada doyum aranır. Birincil süreç düşünce ömür boyu devam etse de sağlıklı bir gelişimde ikincil sürecin emrinde olacaktır; esprilerdeki gibi. İkincil süreçte erteleme mümkündür. Ani doyumdan ziyade yatırımın bağlandığı belirli doyum şekilleri ve nesneleri vardır. Birincil süreç haz ilkesine göre hareket ederken, ikincil süreç gerçeklik ilkesine göre hareket eder.
Yazan: Uzman Klinik Psikolog Cahide Ezgi Yıldız

KAYNAKÇA
Akvardar, Y., Çalak, E., Etaner, U., Hürol, C., Sunat, H., Tükel, R., ... & Yücel, B. (2010).
Psikanalitik kurama giriş. Ankara: Bağlam Araştırma Dizisi.
Binbay, T. (2016). Psikanalizin Bilim Sorunu Bilimsel Bir Psikoloji Projesi’nden Nöropsikanalize
Brenner, C. (1990). An elementary textbook of psychoanalysis. New York [etc.]: Anchor Press/Doubleday.
Freud, S. (1900). The Interpretation of Dreams.
FREUD, S. (1920) Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd
Freud, S. (2002). Metapsikoloji. Emre Kapkın, Ayşen Tekşen Kapkın (çev.), Payel, İstanbul.
Kenny, D.T. (2016). A brief history of psychoanalysis: From Freud to fantasy to folly.
Psychotherapy and Counselling Journal of Australia
Quinodoz, J. (2013). Reading Freud. Hoboken: Taylor and Francis.
Schafer, R. (1985). The Interpretation of Psychic Reality, Developmental Influences, and Unconscious Communication. Journal Of The American Psychoanalytic Association, 33(3), 537-554. doi: 10.1177/000306518503300303
Wieser, M., & Slunecko, T. (2013). Images of the invisible: An account of iconic media in the history of psychology. Theory & Psychology, 23(4), 435-457. doi: 10.1177/0959354313476743
Mobil sohbet ve mobil chat yapmanızı kolay ve güvenli hale getiren mobil Sohbet odaları sorunsuz yeni kişilerle tanışma imkanı sağlar.