POSTPARTUM / DOĞUM SONRASI DEPRESYONU
- Delfi Psikoloji
- 17 Şub
- 3 dakikada okunur

Postpartum dönem, bir kadının doğum yapmasının ardından başlayan ve yaklaşık altı hafta süren bir iyileşme sürecidir. Bu dönemde, bebek, plasenta ve zarların doğumuyla birlikte vücutta başlayan hormonal değişiklikler, rahim kasılmaları, süt üretimi gibi birçok fizyolojik döngü gerçekleşir. Bu süreçte sadece fizyolojik değişiklikler değil psikolojik değişiklikler de büyük bir önem taşır. Lohusalık dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde ruhsal ve davranışsal belirtiler ortaya çıkar. Literatürde, bu dönemde en sık karşılaşılan psikolojik problemler arasında annelik hüznü, doğum sonrası depresyon ve doğum sonrası psikoz sayılmaktadır (Quintero, J., Fernandez-Rojo ve ark, 2014). Doğum sonrası dönemde kadınlar, beden algılarındaki değişim, yeni bir bireyin aileye katılmasıyla birlikte artan sorumluluklar ve yeni doğan bebeğe bakımla ilgili yaşanan stres gibi çoklu faktörlerin etkisi altında kalmaktadır. Bu faktörlerin etkileşimi sonucu gelişen ruhsal zorluklar, kadınların yaşam kalitesini olumsuz etkileyerek günlük kişisel işlevlerini yerine getirmelerini güçleştirebilir.
Doğum sonrası dönemde yaşanan hormonal dalgalanmalar, uyku düzensizlikleri, beslenme yetersizliği ve yeni doğan bebeğin bütün sorumluluğunu üstlenme gibi faktörler, kadınlarda psikolojik zorluklara sebep olur. “Doğum sonrası hüznü/Annelik hüznü” olarak adlandırılan hafif ve geçici bir duygusal iniş çıkışların olduğu dönem normal kabul edilir, ancak bu dönem uzar ve komplike olursa, profesyonel yardım gerekir; aksi halde ciddi bir durum olan postpartum depresyona dönüşebilir. Postpartum depresyon, kadınların yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürerek aile içi ilişkileri ve bebeğin gelişimini olumsuz etkileyen bir ruh sağlığı sorunudur. Bu durum, toplum sağlığı açısından da önemli bir konudur. Düşük sosyoekonomik düzey, yetersiz sosyal destek, eş desteğinin olmaması gibi psikolojik stresörler, gebelik süresince artan kortizol stres hormonları ile birlikte doğum sonrası östrojen ve progesteron gibi üreme hormonlarındaki ani düşüşün etkisiyle, kadınlarda postpartum depresyon (PPD) riskini önemli ölçüde artmasına sebep olmaktadır (Patel vd., 2015; Yim vd., 2015). En ciddi komplikasyonlardan biri olan postpartum psikoz ise, kadınların yaşamı tehdit edebilecek kadar ciddi belirtilerle seyredebilir (Quintero, J., Fernandez-Rojo ve ark, 2014). Bu sebeple aile içerisinde ebeveynlik görevlerinin eşit olarak yapılması oldukça önemlidir. Çünkü doğum sonrası depresyonu yani Postpartum depresyon sadece bireysel sebeplerden değil çevre etkisiyle de şekillenir. Kadınlar üzerindeki beden politikaları, yetersiz sağlık sistemi, kutsal annelik rolünün dayatılması süreci sosyoekonomik dış gerçekliğin zorlayıcı koşullarıyla beraber süreci komplike edebilir.
Normal kabul edilen annelik hüznüyle postpartum depresyon arasında ayrım yapmak, tedaviye başvuruyu yönlendirmek için oldukça önemlidir. “Doğum sonrası hüznü/Annelik hüznü” doğumdan sonraki ilk iki haftalık dönemde hormonal değişiklikler, uyku düzensizlikleri ve yeni bir hayata başlamanın getirdiği sorumluluklara bağlı olarak normal kabul edilir. Bu dönemde kadın iniş çıkışlı bir duygusal yaşantıya sahip olabilir, hüzün ve öfke çok şiddetli olmadıkça normal duygulardır. Hafif kaygı, uyku sorunları görülse de bebeğe bakım vermeye devam edilebilir. Ancak, belirtiler şiddetlenir ve iki haftadan uzun süre devam ederse, uzmana başvurulmalıdır. Neler yapılabilir? Partner, aileler, arkadaşlar ve yakın çevre, bu dönemde kadına destek olmak için önemli bir role sahiptir. Toplum kadınlara genellikle annelik rolünü yüklemekte ve bu rolü kadınların kimliğinin merkezine yerleştirilmektedir. Toplumsal cinsiyet rollerine dair kalıplaşmış düşüncelerimizi fark ederek, değiştirmeye çalışmak, söz konusu zorluğu deneyimleyen kadının yalnızca bir anne olmadığını unutmamak gerekir. "Annelik bedeli, babalık ödülü”, “Ben senin yaşındayken bir çocuk kucağımda üç çocuk sırtımdaydı” “ Ne biçim annesin hiç ilgilenmiyorsun”, “Annelliğin kutsallığı”gibi söylemler, kadınların ruhsal çöküşüne giden yolu döşeyen taşlardır. Bu tür söylemler, kadınların sadece annelik rolleriyle değerlendirilmesine ve bireyselliklerinin göz ardı edilmesine neden olur. Annelik sorumluluğunun bu şekilde dayatılması, kadınlarda suçluluk, yetersizlik ve yalnızlık duygularına yol açabilir. Özellikle partnerlerin yeni doğum yapan kişinin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını anlaması ve bu ihtiyaçlara duyarlı olması büyük önem taşır. Aile içerisinde, ev işlerinde ve bebek bakımında ortak bir görev dağılımı yaparak, partnerlerinin dinlenmelerine ve kendilerine zaman ayırmalarına olanak tanıyabilirler.
Yazar: Elif Gür
KAYNAKÇA
1-Taşkın L.Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği, 16. Baskı. Ankara: Sistem Ofset Matbaa, 2020, syf 478.
2- Quintero J, Fernandez-Rojo S, Chapela E, Felix M, Mora F. Postpartum Emotional Psychopathological Outcomes. J Gen Pract 2014, 2:162.
3-Yim, I. S., Tanner Stapleton, L. R., Guardino, C. M., Hahn-Holbrook, J., & Dunkel Schetter, C. (2015). Biological and psychosocial predictors of postpartum depression: systematic review and call for integration. Annual review of clinical psychology, 11, 99-137. doi: 10.1146/annurev-clinpsy-101414-020426
4- Patel, M., Bailey, R. K., Jabeen, S., Ali, S., Barker, N. C., & Osiezagha, K. (2012). Postpartum depression: a review. Journal of health care for the poor and under served, 23(2), 534-542. doi:10.1353/hpu.2012.0037
5- Committee on Obstetric Practice. The American College of Obstetricians and Gynecologists Committee Opinion no. 630. Screening for perinatal depression. Obstet Gynecol. 2015;125(5):1268-71.
6- Howard LM, Molyneaux E, Dennis CL, Rochat T, Stein A, Milgrom J, et al. Non-psychotic mental disorders in the perinatal period. Lancet. 2014;15;384(9956):1775-88
7- Moyo GP, Djoda N.Relationship Between the Baby Blues and Postpartum Depression: A Study Among Cameroonian Women. American Journal of Psychiatry and Neuroscience. 2020;8(1): 26- 29.
Comments